Türkiye’de ‘Dönüş’ Düşüncesinin Gelişimi
2021-11-15
Giriş
Çerkesler1 19. yüzyılda Kuzey Kafkasya’nın işgal edilmesi ile anayurtlarından sürgün edilerek dönemin Osmanlı topraklarına yerleştirildi. Osmanlı topraklarına yerleşim ile birlikte anayurda dönüş isteği ve teşebbüsleri gözlendi. Chochiev’in bu kitapta yer alan makalesinde de kapsamlı olarak anlatılan bu çabalar Rusya ve Osmanlı imparatorluklarının engelleri ile karşılaştı2. II. Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’da kurulan Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nde bir araya gelen Çerkes aydınları da aktif şekilde dönüş düşüncesini destekledi ve Osmanlı topraklarına yapılacak yeni göçlere karşı çıktı. “Geçmişi bir” ve “geleceği ortak” bir millet için çalışan Cemiyet Çerkesçe eğitim çalışmaları için bir grup Çerkes aydınını Kuzey Kafkasya’ya gönderdi (Arslan, 2008).
Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından 1923’de kapatılmasından sonra hem Çerkes kültürüne ilişkin faaliyetler sonra erdi, hem de Kuzey Kafkasya ve Türkiye Çerkesleri arasındaki tüm ilişkiler kesildi. Türkiye Çerkeslerinin kültürel faaliyetleri çok partili sisteme geçiş döneminde tekrar başladı. İlk dernek, Dosteli Yardımlaşma Derneği, 1946’da İstanbul’da kuruldu. 1960-sonrası görece demokratik ortamda dernekleşme faaliyetleri hızlandı. 1961’de Ankara’da kurulan Kuzey Kafkasya Kültür Derneği’ni Çerkeslerin yoğun olarak yaşadığı il ve ilçelerde kurulan dernekler izledi.
1950 ve 1960’lı yıllarda halk oyunları ile kısıtlı kalan kültürel faaliyetlere karşın, 1970’ler dünya ve Türkiye’deki gelişmelere paralel olarak Çerkes ulusal sorununa ilişkin arayışların yoğunlaştığı bir dönem oldu. Seteney Shami’nin (1998: 624) belirttiği gibi, 1970’ların çalkantılı yıllarında Türkiye Çerkesleri arasında kimlik politikasına ilişkin iki önemli grup oluştu: Çerkeslerin haklarının ancak sosyalist devrim ile elde edilebileceğini söyleyen devrimciler ve Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’ya dönerek varlığını sürdürebileceğini savunan dönüşçüler. Devrimciler, çok farklı (ve kimi durumlarda birbirine düşman) siyasetlere dağılmışlardı ve aktif olarak yer aldıkları siyasi hareketlerde dahi Çerkes ulusal sorunu gündeme gelmemişti. Buna karşın dönüşçülerin temel kaygısı ve ilgisi diasporadaki Çerkeslerin yok oluşuna çözüm aramaktı. Süreç içerisinde dönüşçüler Çerkes örgütlenmeleri içerisinde baskın bir konuma ulaştı ve toplumda yaygın olarak benimsenen (ve 1970’lerin devrimcileri tarafından da daha sonra büyük ölçüde sahiplenilen) bir söylem geliştirdiler.
Bu yazıda 1970’lerde dönüş düşüncesinin gelişimini ve dönüş söyleminin ana unsurlarının oluşum sürecini inceliyoruz. Çalışma, bu düşüncenin gelişimine doğrudan katkıda bulunan Kafkasya Kültürel Dergi, Kamçı, Yamçı ve Nartların Sesi dergilerindeki yazılara ve aynı dönemde yayımlanan teksir metinlere dayanmaktadır.
Kültürel öncüller
1946 yılında İstanbul’da kurulan ve halen faaliyetlerine devam eden Dosteli Yardımlaşma Derneği, Cumhuriyet döneminde ilk kurulan Çerkes derneği olarak kabul edilebilir. Derneğin 1952 yılında yapılan genel kurulunda adı Kafkas Kültür Derneği olarak değiştirilmiş ve tüzükte yapılan değişiklik ile derneğinin amacı aşağıdaki şekilde tanımlamıştır (Kafkas Dergisi, 1953a):
Gayesi Kafkas tarih, Kültür ve anenelerini derleyip yaymak ve yaşatmak. Kültürel toplantılar yapmak. Dernek hiç bir suretle siyasetle iştigal etmez ve bölgecilik ırkcılık gayesi gütmez.
Bu madde, Çerkes derneklerinin/örgütlenmelerinin günümüze kadar devam eden iki özelliğini yansıtıyor. Derneğin amacı (diasporadaki) kültürü yaşatmak; fakat bu amaç belirtildikten hemen sonra bunun bölgecilik, ırkçılık veya bölücülük anlamına gelmediğini açıklama ihtiyacı duyuluyor.
1951 yılında İstanbul’da Kuzey Kafkas Türk Kültür ve Yardım Derneği (KKTKYD) adında bir başka dernek daha kuruldu. KKTKYD, Kafkas Kültür Derneği’ni “Kuzey Kafkasya Türkleri ile Çerkesleri ayrı milletler [olarak] telâkki” etmekle eleştirmiş ve kendi gayesini “Kuzey Kafkas Türk Kültürünü yaşatmak” olarak tanımlamıştı (Kafkas Dergisi, 1953b). Türk Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu üyesi olan ve 1973’de Dernekler Kanunu’nunda3 yapılan değişiklik sonucu adını Kuzey Kafkasyalılar Kültür ve Yardım Derneği olarak değiştirmek zorunda kalan bu derneği dönemin diasporik Çerkes örgütlenmeleri arasında ele almıyoruz.
1950’li yıllarda Kafkas Kültür Derneği’nin gayri resmi yayını olarak Kafkas Dergisi (1953), Kafkas Mecmuası (1954-1956) ve Yeni Kafkas (1957-1962) dergileri yayımlandı. Bu dergilerde genellikle ata sözleri, şiir ve hikaye gibi kültürel ürünlere yer verilir ve Kafkasya tarihi, “büyük göç” ve Sovyetler Birliği’ndeki baskılara değinilirken, diasporadaki yaşama ilişkin çok az yazı yer alıyordu. Kafkasya’ya ilişkin olumlu imgeler sadece güzel coğrafya ve cesur insanlarla sınırlıydı. Bu kısıtlarına karşın 1950’lerde çıkan dergiler Çerkes kültürü ve tarihine ilişkin belirli bir ilgi uyandırabildi. Kuzey Kafkas halklarının/Çerkeslerin otokton halk olduğu ve en eski çağlardan beri Kafkasya’da yaşadığına ilişkin yazılar ile Çerkeslerin aslında Orta Asya kökenli, yani Türk olmadığı dolaylı olarak anlatıldı. Dergide kültürel haklar ve (özellikle 1950-öncesi) yaşanılan baskılara da kısmen değinilmiştir. Örneğin Kafkas Dergisi’nin sahibi ve başmuharriri İsmail Ziya Bersis, Çerkeslerin “Osmanlı İmparatorluğunda gördükleri iltifat ve itimadı maalesef ne meşrutiyet ve ne de Cumhuriyet devrinde” görmediğini, Çerkeslere “hâin damgasını vuran asıl hâinlere karşı ilk müdafaa cephesini” Mehmet Fetkeri Şöenö’nün açtığını söyledikten sonra “yaşadığımız demokrasi rejimin memleketimizde tam olarak yerleşmesi ve sonra da insan hakları dâvasının bütün dünyaya aksetmesi”nin önemine değinmiştir (Bersis, 1953).4
1950’li yılların en önemli yayınlarından biri şüphesiz General İsmail Berkok’un ölümünden sonra yayımlanan Tarihte Kafkasya isimli eseridir (Berkok, 1958). Başlangıçtan 19. yüzyıla kadar Kafkasya tarihini içeren bu kitap, çok uzun bir süre Çerkes tarihi üzerine en önemli Türkçe kaynak olmuştur.
1964 yılında Ankara’da yayımlanmaya başlanan Kafkasya Kültürel Dergi Çerkes ulusal sorununun gündeme gelmesini ve tartışılmasını sağlayan bir yayın oldu. İzzet Aydemir’in sahibi ve yazı işleri müdürü, Bayram Hergüner’in de teknik işler sorumlusu olduğu Kafkasya 1975’e kadar 48 sayı yayımlandı. Derginin yazar kadrosunun önemli bir kısmı Ankara ve İstanbul’daki üniversite gençliğinden oluşuyordu ve Dr. Vasfi Güsar ve Ömer Büyüka (Beygua) gibi duyarlı ve üretken eski kuşaklar da dergiye yazıları ile katkıda bulundular.
Kafkasya dergisi, ilk sayısında yer alan “Yayına Başlarken” yazısında da belirtildiği gibi Kuzey Kafkasya kültürü kaybolmakta olduğu için “Kuzey Kafkasya’nın kültür ve folklörünü inceleyip, tanıtmak” amacıyla yayın hayatına başladı. Bir başka deyişle, derginin amacı (diasporadaki) Kuzey Kafkasya kültürünü korumak ve yaşatmaktı. Derginin ilk yıllarında yayın çizgisi ve içerik, bir ölçüde 1950’lerde yayımlanan dergilerden çok farklı değildi. Kısa bir süre içerisinde dergide Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindeki güncel yaşama ilişkin anti-Sovyetik tutumdan uzak haberler verilmeye, anayurtta yaşayan Çerkesler ile ilişki kurulmaya ve anayurttaki yazarların eserleri tercüme edilerek yayımlanmaya başlandı.5 Bu yayınlar Kuzey Kafkasya’daki kültürel birikimi aktarırken buradaki özerk cumhuriyetlerin göstermelik olmadığını, anayurttaki Çerkeslerin yok olmadığını, aksine canlı bir kültürel yaşama sahip olduklarını ve anadillerini geliştirdiklerini göstermesi açısından önemli bir etkide bulundu.
Anayurtla ilişkiler konusu 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra hızlı bir dönüşüm geçirdi.6 İsrail’in Golan Tepelerini işgal etmesi üzerine Kuneytire’deki Çerkesler üçüncü kez sürgüne uğradı ve Şam başta olmak üzere Suriye’nin diğer bölgelerine dağıldı (Suriye Çerkesleri 1864 sürgününde Balkanlara, 93 Harbi’nden sonra da Balkanlardan Suriye’ye yerleştirilmişti). Çerkeslerin Kuneytire’den sürgün edilmesi üzerine Kabardey Balkar ÖSSC Çerkesleri anayurtlarına dönmeye davet etti (Güsar, 1967). Bunun üzerine ABD de Tolstoy Vakfı üzerinden bölgedeki Çerkeslerin ABD’ye göç etmesini organize etti.7 Bu gelişmeler yaşanırken Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olan Ürdün vatandaşı Semih Thabısim Kabardey Balkar ÖSSC vatandaşlığına geçerek Nalçik’e yerleşti. Semih Thabısim’ın anayurda dönüşü ve Kuzey Kafkasya ile ilişkileri sağlaması da Kafkasya dergisi çevresinde önemli bir etkide bulundu.
İzzet Aydemir, 1968’de yayımlanan “Kuzey Kafkasyayla İlişkiler Kurulmalıdır” başlıklı yazısında, Çerkeslerin Rusya’nın baskıları sonucu “milli benliği yitirmeme ve müsait şartlar yaratılınca tekrar vatana dönme” gayesiyle vatanı terk etmeye karar verdiklerini, bu nedenle “anavatan dışında yaşamakta olan Kuzey Kafkasyalılar”ın “bulundukları memlekette milli benliklerini korumak” ve “Ana vatanda yaşamakta olan kardeşleriyle sıkı ilişkiler kurmaya çalışarak dünyanın neresinde olursa olsun bir araya gelme çarelerini aramak” zorunda olduğunu vurguluyordu (Aydemir, 1968). Aydemir, “bugün ana vatanlarını terkedipte dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Gürcü, Ermeni, Azeri ve Türkistanlılar gibi bizim de ana vatanda yaşayan kardeşlerimizle sıkı ilişkiler kurmamız[ın] en doğru bir hareket” olacağını, “bütün propagandalara rağmen” bugün Kuzey Kafkasya’da yaşayan kardeşlerimizin milli benliklerini yitirmediği öğrendiğimizi söylüyordu. Bu yazı, Kafkasya dergisi açısından Soğuk Savaş döneminde zirveye çıkan anti-Sovyetik tutum ve söylemden tam bir kopuş yaşandığını, hatta bu söyleme karşı bir tavır alındığını da göstermektedir. Koşullar ne olursa olsun “anayurtla ilişkilerin kurulması”, bundan sonra derginin misyonun önemli bir parçası olacaktı.
Anayurdun kurtarılması gereken bir yer değil, kültürün beşiği ve (Sovyet iktidarına rağmen) hala kültürün yaşatıldığı yer olarak görülmesi ile birlikte, anayurt dışındaki konum ve koşullar da giderek daha fazla tartışılmaya ve tanımlanmaya başlandı. Anayurt dışında yaşayan Çerkesler için “muhaceret” kavramı tercih edildi ve “muhacerette bulunan Çerkeslerin asimilasyona uğradığı” yazıldı. 1968’den sonra muhaceret bağlamında “asimilasyon”, “özümleme”, “eritme politikaları” kavramlarının daha yaygın kullanıldığını ve Çerkeslere yönelik özellikle 1950 öncesi dönemdeki baskıların (Çerkes dernekleri ve okulunun kapatılması, Gönen ve Manyas’taki Çerkes köylerinin sürgünü, Soyadı Kanunu ile Çerkesçe soyadı alınmasının yasaklanması, “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları, askeri okullara Çerkes öğrencilerin alınmaması gibi) gündeme getirildiğini görmekteyiz.
Özetle, 1960’ların sonlarına doğru, sadece coğrafi güzellikleri ve şanlı tarihi ile özlenen bir yer değil, kültürün hala yaşatıldığı ve beşiği bir merkez olarak anavatan ile asimilasyonun yaşandığı muhaceret arasındaki ikilem ve bu ikilemi aşmak için anavatanla ilişkilerin güçlenmesi ve hatta anayurda dönülmesi düşüncesi Kafkasya dergisinde güçlü ve açık bir şekilde dile getirilmeye başlandı.8
Derginin sahibi ve baş yazarı İzzet Aydemir’in 1969’daki Kafkasya ziyareti, hem bu sürecin sonucuydu, hem de bu sürece ivme kattı. Cumhuriyet döneminde Türkiye Çerkeslerinin Kuzey Kafkasya’ya bu ilk ziyaretinin bir grup olarak yapılması planlanmıştı, fakat çeşitli çekinceler sonucu diğer katılımcıların vazgeçmesi ile sadece Aydemir Kafkasya’ya gidebildi ve gözlemlerini (derginin 23, 24 ve 25. sayılarında) okuyucuları ile paylaştı. 1970’lerde Kuzey Kafkasya’dan Türkiye yapılan az sayıdaki karşılıklı ziyaret ve geziler de ilişkilerin güçlenmesine ve nitelik değiştirmesine katkıda bulundu.9 Sürekli olarak “Rusçu” ve “komünist” gibi suçlamalarla karşılaşmasına karşın, Kafkasya dergisi anayurt ile ilişkilere yönelik yayınlarını ve tutumunu taviz vermeden sürdürdü.10
Anayurt-muhacaret ikilemi ve muhacerette yok oluş tespiti, muhacerette insan haklarının talep edilmesini de gündeme getirdi. Aydemir Kafkasya ziyaretinden sonra yayınladığı “Yeniden Uyarmalar” yazısında anayurtla ilişkilerin kurulmasına karşı çıkanlara cevap veriyor ve insan hakları konusunu gündeme getiriyordu. “Son zamanlarda milli benliğin korunması ve bu yolda çalışmalar yapılması gerekliliğini savunan kalbur üstü aydınlarımız amaç ve tutumları bizce bilinen kişi ve kuruluşlarca (yabancı ideolojilere hizmet eden, kişisel çıkarlarını gözeten, çeşitli siyasi partilere bağlı…vs.) yıpratılmak” istendiğini ve “bizleri kutsal davamızı bir kenara iterek Panislamist, Panturanist pota içerisinde eritmeği amaç edinen çalışmalar”ın olduğuna dikkat çekiliyor ve Türkiye Çerkeslerinin hedefleri vurgulanıyordu:
Biz Türkiyede yaşayan Çerkesler dil, gelenek, göreneklerimizi yaşatmak istiyoruz. Bunun için yasaların ve insan haklarının verdiği imkânlar nisbetinde çalışıyoruz, çalışacağız. Bunun yanı sıra ana vatan kutsal Kafkasyamız hepimizin gönlünde ebediyen yaşamaktadır. Bir gün oraya kavuşmak en büyük arzumuz. O bütün Çerkeslerin kalbinde yatan bir arslan. Kültürel alanlarda çalışmalarımızı sürdürürken istikbale ait projelerimizi de hazırlamak zorundayız. (Aydemir, 1969)
Tabii bu sözlerinin ardından “Herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir ki Türkiyedeki Çerkesler ikinci ana vatanları olan Türkiye’de yaşadıkları sürece onun aleyhinde hiçbir ard düşünceye sahip değildir. Bu nedenle Çerkeslerin durumuyla diğer gurupların durumlarını bir göstermek bizim kabulleneceğimiz bir görüş olamaz.” şeklinde bir şerh de düşülüyordu.
Kafkasya dergisinin en önemli katkılarından biri, Türkiye Çerkeslerinin yerleşim yerlerinin ve nüfuslarının belirlenmesi amacıyla yapılan “Türkiye Çerkesleri” çalışması oldu. Derginin 36-47. sayılarında (1972-75) yayımlanan bu çalışmada Türkiye’deki Çerkes köyleri ve nüfusu detaylı olarak belirlendi. Bazı eksikliklere karşın bu çalışma günümüze kadar yapılan en kapsamlı araştırma niteliğini korumaktadır.
Kafkasya dergisinin 39-42. sayıları 1973’de bir kitap şeklinde toplu olarak yayımlandı. Bu sayıda özellikle H. Aşemez’in “Adıgey (Çerkesya)’in Kısa Tarihi” ve N. Karbeç’in “Adığe (Çerkes) Edebiyatı (Başlangıcından Günümüze)” çalışmaları bu dönemde yapılan en kapsamlı çalışmalar arasındadır (Aşemez, 1975 ve Karbeç, 1975).11
Kafkasya dergisinin 20, 21 ve 22. sayılarında Yaşar Bağ ve Vasfi Güsar arasında “Çerkesler millet midir?” konusunda bir tartışma yaşandı. Ernest Renan, Necmettin Sadak ve Ziya Gökalp’in millet tanımlarını yapan Bağ, bu tanımlara göre Çerkeslerin Kafkasya’da birlikte yaşadıkları devirlerde bir millet olduğunu, Orta Doğu’ya dağılmış olan Çerkeslerin ise artık bir millet değil, ancak “içinde yaşadıkları milletlerin birer parçası durumunda” bulunduğunu savundu (Bağ, 1968). Güsar ise bu görüşe karşı çıkarak Bask, İrlanda gibi halkları örnek gösterip, milletlerin “toplum veya dağınık millet” olarak ikiye ayrıldığını söyleyerek bu görüşe karşı çıktı (Güsar, 1969a ve 1969b). Bu ilginç tartışmaya karşın Kafkasya dergisinde muhaceretteki Çerkeslerin etnik konumu üzerinde fazla durulmamış, bazı yazılarda Çerkes milleti, Çerkes ulusu, Adığe ulusu gibi kavramlar kullanılsa da, genel olarak, belirli bir konumu göstermeyen, “Çerkesler” kavramı tercih edilmiştir.
Türkiye’deki Çerkes imgesinin “Çerkes güzeli”, “asalet ve nezaket timsali”, “sadık Çerkes” gibi “olumlu” olduğuna ilişkin yaygın kanaatin aksine her dönem popüler kültür ürünlerinde karşılaşılan olumsuz Çerkes imgelerine karşı Kafkasya dergisi de tepki gösterdi. Örneğin Kafkasya dergisinde 1967’de “Aslan Pençesi” ve 1972’de “Kaf Dağını Terk Edenler” filmlerindeki olumsuz Çerkes tiplemelerini kınayan yazılar yer aldı.
Dönüş söylemi
Kafkasya dergisi 1960’larda anayurt ile ilişkilerin kurulması yolunda bir buzkıran etkisi gösterdi. 1960’lar aynı zamanda köylerin çözüldüğü, kentleşmenin hızlandığı ve kent yaşamında kültürün yitirildiği bir dönemdi. Bu süreç, herhangi bir tedbir alınmazsa Türkiye’de Çerkes kültürünün çok kısa bir sürede, “bir-iki nesilde”, hatta “on yıl” içinde kaybolacağına12 yönelik kaygıları artırdı. 1960’ların görece demokratik ve resmi (anti-Sovyetik) söylemin hegemonyasının zayıfladığı dönemde yok oluşa karşı çözüm arayışları da arttı. 1970’de İstanbul’da yayımlanmaya başlayan ve 12 Mart’a kadar sadece 7 sayı çıkan aylık Kamçı gazetesi bu ortamda net ve yalın söylemi ile yeni bir dönemin başlamasını sağladı.
Sahibi Ali Erkmen, yazı işleri müdürü Fahri Özen13 olan Kamçı gazetesinin ilk sayısı Haziran 1970’de yayımlandı. Kamçı’nın sayfalarının büyük bir kısmı Çerkes tarihçi Aytek Namitok’un “Çerkeslerin Menşei” kitabı gibi tarih yazıları ile anayurttaki yazarların tanıtımı ve eserlerine (tiyatro, müzik, hikaye, folklor, vb) ayrılmıştı. “Durum” ve “Kalem” gibi gazete adına yayımlanan kısa ve çarpıcı köşe yazılarında ve “Çerkes milletinin meselelerine çözüm yolları” konulu röportajlarda sorun ve çözüm önerileri ortaya konuldu.
Gazetenin ilk sayısında (1970) yer alan “Çıkarken” başlıklı yazıda amaç aşağıdaki şekilde ifade ediliyordu:
İnsanlığın gözleri önünde 300 yıl oynanan bir dram sonucu 1864 yılının getirdiği meş’um “göç felâketi” ile anavatanlarını terk mecburiyetinde kalan bir millet, büyük göçten günümüze kadar süren yüz küsur sene içinde; anavatanda müstevlilerin siyasi entrikaları, muhacerette gurbet acıları, dünyada bitmez tükenmez türlü karışılıklar gibi nedenlerle maalesef bugün için lâyık oldukları tarihi şerefe:
“KENDİ TOPRAKLARINDA KENDİ KADERİNİ İDARE EDEN BAĞIMSIZ DEVLET” idealine ulaşamamışlardır.
Aleyhteki şartların katılığı ve korkunçluğuna rağmen bugün var olan bu milletin kültürüyle, geçmişiyle tanınmasına, kaybettiği hakları isteyebileceği güce ulaşmasına ve tek bir ferdi kalıncaya kadar yaşayacak olan idealine kavuşmasına büyüklerinin ve aydınlarının yardımcı olması gerektiğine inanıyoruz. [Vurgular bizim]
Kafkasya dergisi anavatan ve muhacaret kavramlarını düzenli olarak kullanırken bu kavramların öznesini (kimin anavatanı? kimin muhacereti?) genel olarak “Çerkesler” şeklinde tanımlamıştı. Kamçı gazetesi ise özne için “Çerkes milleti” kavramını kullandı. Çerkes milletinin lâyık olduğu gelecek ise “kendi topraklarında kendi kaderini idare eden bağımsız devlet” idi. Bu ifade “kendi topraklarında kendi kaderini tayin eden bir toplum” şeklinde de kullanıldı. Kendi topraklarında kendi kaderini tayin etmek için muhaceretteki Çerkeslerin anayurtlarına dönmesi öneriliyordu.14 Anayurda dönüş, bir hak olmasının yanı sıra Çerkes milletinin varlığını sürdürebilmesinin de ön koşuluydı, çünkü Çerkes milleti anavatan ve muhaceret olarak iki değişik ortamda yaşıyordu ve (baskılardan ve dağınık yerleşimden dolayı) “iki nesil sonra” muhacerette asimilasyon kaçınılmazdı (“Durum”, sayı 4). Eylül 1970’de yaşanan Ürdün İç Savaşı (“Kara Eylül”) da “Millet olarak bir bütün olabilmenin, anavatanda ‘kendi kaderini kendi tayin eden’ bir bütün haline gelebilmenin” zorunluluğunu gösteren bir dersti (Sayı 4).
Ömer Beygua, Vasfi Güsar, Yaşar Bağ ve İzzet Aydemir gibi Çerkes aydınları ile yapılan röportajlarda da aynı mesaj veriliyordu. Bu röportajlarda “muhacerette Çerkes milletinin meselelerine çözüm olarak” i) asimilasyon mukadderdir, ütopik fikirlerle toplumun huzuru bozulmalıdır, ii) muhacir olarak yaşadığımız ülkelerde benliğimizi korumaya çalışmamız yeterlidir, ve iii) Kuzey Kafkasya Çerkes sıfatından ayrılmaz bir bütündür ve “Çerkesim” diyen her ferdin temel amacı, Anavatan ve oraya dönmek olmalıdır, şeklinde üç seçenek önerildiği söylenerek hangi seçeneğin doğru olduğu soruluyordu. “Anavatana dönmek” seçeneğinin tercih edildiği ve dönüşün gerçekleşmesine kadar kimlik ve benliğin korunmasına yönelik anadilde eğitimi hakkı gibi çalışmaların gerekliliğini vurgulayan röportajlar ilgi uyandırdıkları kadar Türk milliyetçiliğine eklemlenmiş bazı kesimlerin şiddetli tepkisi ile de karşılaştı.15
Kısa ömrüne karşın Kamçı gazetesini daha önceki yayınlardan ayıran bir başka özelliği de Türkiye Çerkeslerinin somut kültürel sorunlarını eleştirel bir yaklaşımla gündeme taşımasıdır. Bu bağlamda genç-yaşlı nesiller arası ilişkiler, thamade kavramı ve başlık parası (vase) sorunları ele alındı.
Kamçı gazetesinden sonra 1975’de Ankara’da Yamçı dergisi yayımlanmaya başlandı. Fahri Huvaj’ın sahibi ve yazı işleri müdürü olduğu Yamçı dergisi, adından da anlaşılacağı gibi düşünce olarak Kamçı gazetesinin devamıydı. 1978’e kadar 7 sayı (ilk altı sayı ayrı, 7-16. sayılar 560 sayfalık toplu) yayımlanan Yamçı, Türkiye’deki Çerkes hareketleri ve örgütlenmeleri üzerinde belirleyici bir etkide bulundu.
Yok oluşun kucağına itildiği
büyük göçten bu yana
içinde bulunduğu
yaşam kavgasının yüzonbirinci yılında
egemen güçlerin
çeşitli baskılarla şartlandırdığı
sosyo-ekonomi, kültür ve özgürlük gibi
temel haklarını yitirmiş
dünya halklarından
Çerkes Halkı’nın;
düşünce karmaşıklığından
ve bireysel küçük çıkar hesaplarından sıyrılarak,
çağımız koşullarına uygun biçimde
“kendi topraklarında
kendi kaderini kendi tayin eden bir toplum”
katkıda bulunan tüm Çerkeslerin
anılarına saygıyla… (Yamçı, 1975, sayı 1, s. 1)
Yamçı dergisi ilk sayısında hedefini, “kendi topraklarında kendi kaderini kendi tayin eden bir toplum” olarak tanımlamıştı. Muhaceret koşullarında bu “anayurda dönüşü” ifade ediyordu. Doğal olarak anavatan ve muhaceret kavramları düzenli ve tutarlı bir şekilde kullanıldı: “muhaceretin 111. yılı” gibi ifadelerle anayurttan ayrılış/sürgün hatırlatıldı ve sürekli bir şekilde anayurt-muhaceret ikilemi vurgulandı (“anayurt şiirleri”, “anayurt öyküleri”, “anayurttan bir portre”, “muhaceret şiirleri”, “muhaceret öyküleri”, vb.). Anayurttaki yaşamın ve kültürel çalışmaların tanıtılmasına özel önem verildi, çünkü “Anavatan-muhaceret arasındaki köprülerin yeniden kurulabilmesi” gerekiyordu, muhaceretteki Çerkesler “Çağımızda gelişen uluslararası ilişkilerden en yüksek ulusal yararı sağlıyarak K. Kafkasya’nın insanını, toprağını ve edebiyatını” tanımalıydı, “Rejimleri ne olursa olsun orada 1,5 milyon K. Kafkaslı diliyle, edebiyatıyla, gelenekleriyle yaşıyor”du (Nart Savsur, 1976).
Yamçı dergisinin amacı, sadece “anayurda dönüş” görüşünü yaymak değil, i) muhaceretteki somut koşullardan, ii) anayurttaki somut koşullardan ve iii) ulusların kaderini tayin hakkı ilkesinden yola çıkarak Çerkes ulusal sorunu konusunda bir tartışma ortamı yaratmaktı (Yamçı, 1978a) ve büyük ölçüde bu amacını gerçekleştirdi. Muhaceretteki somut koşulların analizi için asimilasyonun nedenleri ve asimilasyoncu baskılar analiz edildi. “Asimilasyon” üzerine Şamil Jane tarafından hazırlanan yazıda iki tür asimilasyon (doğal ve politik) olduğu belirtildikten sonra Türkiye’deki asimilasyoncu baskılardan örnekler verilerek “Türkiye’de Türkten başkasına hayat hakkı tanımayan” asimilasyonist politikaların bir resmi devlet ideolojisi haline geldiği tespiti yapıldı (Jane, 1978).16 Sanayileşme süreci asimilasyonun yoğunlaşmasına yol açarken, asimilasyona tepki şeklinde “uluslaşma bilincini” de geliştiriyordu. Muhacerette mevcut koşullarda belirleyici olan süreç politik asimilasyondu. Bu nedenle Çerkeslerin mücadelesi anti-asimilasyoncu olmak zorundaydı:
Bir halkın, ayrı bir milliyet olarak kabul edilmediği, akla gelebilen her türlü yöntemle asimile edilmek istendiği bir ülkede aile eğitimiyle, basit yetersiz derneksel çalışmalarla ulusal varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle varolabilmek için anti-asimilasyoncu demokratik bir ulusal mücadele yükseltilmelidir. (Yamçı, 1978b)
Yamçı dergisi, muhaceretteki Çerkeslerin (asimilasyondan kaynaklanan) etnik çelişkilerine ek olarak, toplumsal/sınıfsal baskılardan kaynaklanan ekonomik çelişkilerinin olduğunu, bu “iki çelişki ve sorunun Anayurda dönüşle en iyi biçimde çözümlenebileceği”ni savunuyordu. Fakat bu tespit, muhaceretteki anti-asimilasyoncu mücadelenin önemsiz olduğu anlamına gelmiyordu, aksine “Nihai amaç konusundaki görüşümüz ne olursa olsun, muhaceretteki Çerkes halkının yok olmaktan kurtuluşu ve ulusal varlığını istediği gibi sürdürebilme hak ve olanaklarına kavuşması yolunda gerekli her türlü mücadeleyi vermekte kararlı olan herkesin asgari müştereklerde işbirliği yapmak zorunda olduğu” vurgulanıyordu (Yamçı, 1978b).17
Yamçı dergisi, Kamçı gibi, Çerkes ulusal sorununun çözümüne ilişkin tartışma ortamı yaratılması ve ulusal bilinç geliştirilmesi konusunda aydınların sorumlu olduğunu savunarak bu yönde bir yayın faaliyeti gerçekleştirdi. Önerilen çözümün nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin detaylı bir programatik çerçeve tartışılmadı. Bu konuda en kapsamlı yazı, derginin son sayısında yayımlanan ve Yamçı’nın temel tezlerini özetleyen “Ne Yapmalı?” yazısıdır (Yamçı, 1978b). Yazıda, “halkımızın ulaştığı bilinçlenme aşamalarına göre” demokratik kuruluşlarla ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren öteki ulus ve ulusal azınlıklarla işbirliği içinde bulunulması gerekliliği söylendikten sonra “tüm ilerici yurtsever Çerkeslerin katılabileceği demokratik tartışmalar sonucunda bütün bu çalışmaları ve mücadeleleri sağlıklı biçimde tek elden yürütebilecek demokratik merkeziyetçi bir örgüt” kurulması önerildi. Bu doğrultuda yapılması gereken işler olarak nüfusun saptanması, sosyo-ekonomik analizler, Kafkasya ile ilgili yayınların taranması, Osmanlıca eserlerin tercümesi, anayurttaki eserlerin aktarılması, anadilde okuma-yazmanın yaygınlaştırılması, kültürel değerlerin derlenmesi, periyodik yayınların artırılması, radyo-TV yayınlarından yararlanılması, Çerkesçe isim verilmesi, Çerkesçe soyadlarının alınması gibi faaliyetler sıralandı.
Yamçı dergisi, Kamçı gazetesinin genel hatları ile ortaya koyduğu dönüş düşüncesini sürdürmesine ve her yönüyle geliştirmesine karşın öznenin tanımı konusunda farklı bir tutum izledi. Kamçı imzalı yazılarda sadece “Çerkes milleti” kavramı kullanıldığı halde, Yamçı dergisi, kısmen devrimci hareketlerden gelen eleştirilerin etkisiyle18, kısmen de ulusal sorunlara ek olarak toplumsal sorunların da gündeme gelmesinden dolayı zamanla “Çerkes halkı” kavramına yöneldi. Yamçı dergisinde farklı görüşlerden yazıların da yer almasına karşın kullanılan kavramların sıklığı bu değişim konusunda bir fikir verecektir. Yamçı dergisinin tüm sayılarında “Çerkes ulusu” kavramının 24 kez ve “Adıge/Adige/Adığe/Adiğe ulusu” kavramının 31 kez kullanılmasına karşın “Çerkes halkı” kavramı 58 ve “Adıge/Adige/Adığe/Adiğe” halkı kavramı 25 kez kullanılmıştır. Yamçı’dan sonra 1978-1980 yıllarında çıkan Nartların Sesi gazetesinden ise sadece “Çerkes halkı” kavramı tercih edilmiştir.
Dönüş düşüncesi ve söyleminin geliştirilmesine yönelik yazılara ek olarak Yamçı dergisinin bazı özgün yanlarına da dikkat çekmemiz gerekiyor.
Yamçı dergisi daha önceki dergi ve kitaplarda yayımlanan yazıların tekrarlanması yerine, özellikle edebiyat alanında özgün çalışmalara yer verdi.
Bağımsızlığını yitire yazmış bir ulusun bağımsızlığını yeniden kazanması ve bir daha yitirmemesi için, kendi varlığının, ana tarihinin kanını aşılamak gerekir. Ana tarihinin sütünü içirmek, ana dilinin balını yedirmek gerekir. (Yamçı, 1976, sayı 4, s. 3)
yaklaşımı doğrultusunda dergide özgün ve beğeni ile okunan hikayeler, şiirler ve denemeler yer aldı, kültürel üretim teşvik edildi, Çerkesçe şiirlere de yer verildi. Derginin toplu sayısında (sayı 7-16) açıklamalı Adığe (doğu ve batı lehçeleri), Abaza (Apsua ve Aşuwa-Aşkarıwa lehçeleri) ve Oset alfabeleri yayımlandı. Ayrıca somut kültürel sorunlara dikkat çekildi ve başlık parasının (vase) kaldırılmasına ilişkin yazılar yayımlandı.
Yamçı dergisinde Basklar başta olmak üzere ezilen halkların ulusal kurtuluş mücadelelerine de sık sık atıfta bulunuldu, diğer halkların özgürlük mücadelelerini yansıtan yazarların eserlerine yer verildi.
Son olarak, Yamçı dergisinin yayımlandığı dönemde de popüler kültür ürünlerinde Çerkeslere ilişkin olumsuz tiplemelerin kullanılması devam etti. Bu kez TRT’de yayımlanan “Osmanlı Kartalı” filmi kınandı ve TRT’deki “tüm dizi filmlerde alın kaçakçılarının, hırsızların, katillerin, canilerin de Kafkasyalı Muhacir olarak gösterilmek istenmesi”ne dikkat çekildi (Yamçı, 1976, sayı 4).
Yamçı dergisi, anayurt, muhaceret, asimilasyon ve dönüş kavramlarına dayanan bir söylemin oluşmasını ve yaygınlaşmasını sağladı. Derginin son sayısının yayımlandığı 1978’de Türkiye’deki Kuzey Kafkasya kültür derneklerinin büyük bir kısmında bu söylem ve yaklaşım en azından sempati ile karşılanıyordu. Ayrıca yer verdiği kültürel çalışmalarla da Çerkes kültürünün tanınması ve benimsenmesine önemli katkıları oldu.19
Dönüş hareketi
Kafkasya, Kamçı ve Yamçı tarafından tartışılmaya başlanan tezler oldukça kısa zamanda kendi içinde tutarlı bir söyleme dönüştü, Türkiye’nin her tarafından taraftar kazandı ve bazı derneklerde kendiliğinden grupsal yapılar ortaya çıkmaya başladı.20 1977 yılında Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği (KKKD)21 genel kurulunda devrimcilerin “Demokrasi için Birlik Grubu” karşısına dönüşçüler “Kurtuluş Yolunda Birlik Grubu” ile çıktılar ve seçimi kazandılar. Kurtuluş Yolunda Birlik Grubu, dönüş hareketinin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu hareket genellikle dernekler bünyesinde aktif, kendi içinde ve birbirleri arasında hiyerarşik ilişki olmayan ve fakat aynı söylemi paylaşan ve kolaylıkla işbirliği yapan gruplardan oluşuyordu.
1970’lerin ikinci yarısında derneklerdeki politikleşme ve Çerkes ulusal sorununa yönelik tartışmalar sonucu ortak sorunlara ortak çözümler bulunması için dernekler arası işbirliği arayışları hızlandı. 1975-1977 yıllarındaki üç toplantıdan sonra dernek temsilcileri derneklerin işleyiş ve işbirliği ilkelerini (“demokratik merkeziyetçilik”) ve Çerkeslerin kurtuluşu için çözüm yollarını (“anayurda dönüş mü, Türkiye’de mücadele edip ulusal eşitlik hakkı almaya çalışmak mı?”) görüşmek üzere 5 Kasım 1977’de Ankara’da bir araya geldi. İlk toplantıdan çıkan gruba yapılan silahlı saldırı sonucu Tsey Mahmut Özden hayatını kaybetti. Saldırı nedeniyle dernekler arası toplantılara ara verildi.
Dönüş hareketi, Çerkes ulusal sorununun analizi ve mücadelenin topluma yaygınlaştırılması amacıyla yoğun bir eğitim ve araştırma faaliyeti gerçekleştirdi: Çerkes tarihi, Osmanlı iskan politikası, Gönen-Manya Sürgünü, İskan Kanunu, resmi ideoloji, asimilasyon, ulus, ulusların kaderini tayin hakkı, ulusal sorunun çözüm yöntemleri (bölgesel ve kültürel özerklik biçimleri), uluslararası hukuk ve azınlık hakları, milliyetçilik, örgütlenme, demokratik merkeziyetçilik ve sosyo-ekonomik araştırma (köy incelemeleri) konularında araştırma ve eğitim çalışmaları yapıldı. Bu çalışmaların bir kısmı (”Asimilasyon”, “Çerkes Tarihi Özeti”, “Osmanlıların Nüfus Politikası ve Çerkeslerin İskanı”, vb.) Yamçı ve Nartların Sesi’nde, bir kısmı da, Adığe, Abaza, Oset ve Çeçen alfabeleri ile birlikte Zefes (Зэфэс/Birlik) adıyla teksir metin olarak yayımlandı. Ayrıca Mehmet Fetgerey Şoenu’nun 1923 yılında Gönen ve Manyas’taki 14 Çerkes köyünün sürgün edilmesi üzerine yazdığı dilekçeler Çerkes Sorunu Hakkında Türk Kamuoyu ve TBMM’ne Sunu adıyla Nartların Sesi Yayınları’nda (1979) çıktı.
5 Kasım saldırısından tam bir yıl sonra, Ankara KKKD Gençlik Kolu tarafından, dönüş hareketinin sesi olarak Nartların Sesi haber bülteni/gazetesi yayımlanmaya başlandı. Gazetenin ilk iki sayısında yazı işleri müdürü Mehmet Uzun’du.22 Gazete hakkında TCK’nın 142. maddesine göre dava açılması üzerine23 3. sayıdan itibaren yazı işleri müdürü Nihat Berzeg oldu. Gazetenin bundan sonraki hemen hemen tüm sayıları için soruşturma açıldı ve sıkıyönetim komutanlıkları tarafından dağıtımı yasaklandı. Bu baskılar sonucu 11. sayıdan itibaren Nihat Berzeg gazetenin sahipliğini de üstlendi.
Nartların Sesi’nin ilk sayısında yayımlanan “5 Kasım 1977 Saldırısını Lanetle Anıyoruz” yazısında Çerkes ulusal sorununun üç temel nedeni bulunduğu tespit ediliyor ve 5 Kasım saldırısı asimilasyoncu baskıların bir parçası olarak tanımlanıyordu:
Kuzey Kafkasya’nın yerli (otokton) halklarından olan Çerkesler, Rus Çarlığı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun birlikte tezgahlâdıkları politik tuzaklar, kolonyalist (yayılmacı) baskılar, hile ve aldatmacalar sonucu anayurtlarından koparılıp uzaklaştırılmışlar ve devrin Osmanlı topraklarında muhaceret yaşamına itilmişlerdir. Bu günümüzde Çerkes toplumunun ulusal sorunlarının birinci temel nedenidir.
Çerkes toplumu Osmanlı İmparatorluğu tarafından, İmparatorluk çıkarlarına ve yayılma emellerine uygun biçimde dağınık olarak yerleştirilmiştir. Bu dağınık yerleştirme olgusu, Çerkeslerden hem savaşkan askeri güç, hem de üretken tarımsal güç olarak yararlanmayı, ayrıca Çerkes toplumunun doğal-ulusal direnişini kırıp onları sessizce ve kesin olarak yok etmeyi (asimilasyonu) amaçlayan, kasıtlı asimilasyon politikasının bir sonucu ve ürünüdür. Osmanlı topraklarına dağınık yerleştirme ulusal sorunların ikinci temel nedenidir.
Kurtuluş savaşı boyunca özenle gizlenen ırkçı-şoven zihniyet Cumhuriyetle birlikte su yüzüne çıkarılmış, tümüyle T.C. devletine hakim kılınmış, böylece Türk olmayan etnik (ulusal) grupların ulusal varlıkları gasp ve inkâr edilmiştir. Giderek dünyanın sömürgeci ve asimilasyoncu ülkelerle bağımlılığı artan Türkiye’nin Anayasa, iskân yasası, vatandaşlık yasası, nüfus ve soyadı yasası gibi yasalarla devletin resmi ideolojisi olarak kurumlaştırılan, ceza yasalarıyla da korunup pekiştirilen bu anti-demokratik, ırkçı-şoven anlayış, Türkiye’deki Çerkes toplumunun ulusal sorunlarının tarihsel olarak sonucu temel nedeni olmaktadır.
Çerkes ulusal sorununun üç temel nedeni sürgün, dağınık yerleşim ve asimilasyoncu baskılar olarak tanımlandığı için, bu sorunun çözümüne yönelik politikalar da asimilasyona karşı mücadele ve dönüş olarak benimsendi. Bu bağlamda, “göç” kavramının iki farklı kullanımına karşı, sorunu ve çözümü yansıtan “sürgün” ve “dönüş” kavramları geliştirildi.
“Göç” kavramı, Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan ayrılışını tanımlamak için yaygın olarak kullanılıyordu. Bir yerden başka yere gitmeyi tanımlayan göç kavramı, göçün nedenlerine ilişkin bir vurgu içermediği için eleştirildi. Nartların Sesi’nin 11-12. sayısında yayımlanan “Çerkes Tarihi Özeti”nde Çerkeslerin anayurtlarını kendi istekleriyle değil Çarlık Rusyası’nın kolonyalist baskıları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kolonyalist propaganda, hile ve aldatmacaları sonucu terk etmek zorunda kaldığı belirtiliyordu. Ulusal Sorun ve Çerkeslerin Konumu kitabının eleştirisinde bu sürecin adı net olarak tanımlandı:
Süngü ucuyla yapılan sürgünlere “göç” demek, “facia”yı hafifletir. Çerkeslerin göçünden çok sürgün edilmeleri durumu vardır. Çerkesler dün sürülmüşlerdi bu gün dönüş isterler. Bizim göçle ilgimiz yok. (Zefes, 1979: 8)
İkinci “göç” kavramı, dönüş düşüncesine yönelik eleştirilerde gündeme geldi. “Dönüş” ve “dönüşçü” kavramları yerine “göç” ve “göççü” denilmesi, doğal olarak ciddi bir tepki çekmiş, dönüş ve göç arasındaki fark vurgulanmıştı: Çerkesler anayurtlarından göç etmemiş, sürgün edilmişlerdi; sürgün edilen her halk gibi anayurda göç değil, dönüş hakkı savunuluyordu. Sürgün kavramı ile anayurt, muhaceret, asimilasyon ve dönüş kavramlarına dayanan dönüş söylemi tamamlanmış oluyordu.24
Dönüş hareketinin etkinliğini artırması ile birlikte dönüş hakkının sağlanmasına ilişkin mücadelenin niteliği de gündeme geldi. Kurtuluş Yolunda Birlik Grubu, 1977’deki bildirisinden Çerkes halkının muhaceret koşulları nedeniyle yok oluşa itildiği, bu koşulları yaratanın da emperyalizm olduğu tespitinden yola çıkarak “emperyalizme, faşizme, hakim ulus şövenizmine, her türlü asimilasyoncu anlayış ve olgulara kesinlikle karşı” olduğunu açıklamıştı. Özetle, dönüş mücadelesinin dört ilkesi anti-emperyalist, anti-faşist, anti-şovenist ve anti-asimilasyoncu olmaktı. Bu ilkeler doğrultusunda derneklerimiz “toplumumuzun temel etnik sorunlarına çözüm aramakla yükümlü, kendi dışındaki kuruluşlardan bağımsız bir kültürel örgüt olarak kendi içinde toplum çıkarlarına uygun bir ulusal siyaset” geliştirmeliydi. İdeolojik ve örgütsel bağımsızlık vurgusu değişik ortamlarda hep dile getirildi ve 1970’lerin sertleşen yıllarında özenle korundu.25
Dönüş hareketi, 1970’lerin sonlarına doğru Türk milliyetçiliğine eklemlenmiş, diasporayı yadsıyan (ve genelde askeri-sivil bürokrasi içerisinde yer alan) sağ kesimlerce “solcu” ve “komünist” olmakla, sol-devrimci kesimlerce ise “sağ” ve “küçük burjuva milliyetçisi” olmakla suçlandı ve bu hareketler arasında yoğun tartışmalar yaşandı. Sağ kesimlerle Çerkeslerin Türklüğü ve anayurtla ilişkiler üzerine 1970’lerin ortalarına kadar devam eden tartışmalar, 1970’lerin sonlarına doğru yerini “Türkiye’den talep edilecek haklar” konusuna bıraktı. Örneğin KKTKYD ve benzeri yapılanmalar “Türkiye’de vatandaşlık hakkından başka hak istenmeyeceğini” dile getirirken dönüş hareketi başta anadilde eğitim olmak üzere “evrensel insan hakları”nda tanımlanan hakları savundu. Sol-devrimci kesimler ile yapılan tartışmalar Çerkes ulusal sorununun muhacerette nasıl çözümleneceği konusunda yoğunlaştı. Devrimci kesimler, mensup oldukları siyasete göre, sosyalist veya demokratik halk devrimi ile ulusal sorunun çözüleceğini savunurken,26 dönüşçü hareket, Türkiye’de “52 ilde en az 700 yerleşim ünitesinde dağınık, kopuk, ilişkisiz şekilde yaşayan” Çerkesler için ulusal bölgesel özerkliğin etkili olamayacağını, tüm ulusal-kültürel hakların tanınması durumunda bile doğal asimilasyonun engellenemeyeceğini, ayrıca hızlı asimilasyondan dolayı Çerkes halkının devrime kadar yok olabileceğini,27 bu nedenle dönüş sürecinin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini savundu.
Çerkes ulusal sorununa ilişkin tartışmalar ile birlikte, Nartların Sesi gazetesinde (yine) başlıkla mücadele ve thamade kurumu gibi güncel kültürel sorunlar, Kuzey Kafkasya’dan haberler ve gezi izlenimleri, şiir ve hikaye gibi kültürel çalışmalar ve köy incelemeleri de yer aldı. Her dönemde yaşanan ve tepki gösterilen Çerkesler yönelik aşağılayıcı yayınlara 1978’de bir örnek daha eklendi. Düzce’de gösterilen erotik Babayiğit filmi büyük tepki topladı ve filmi protesto amacıyla yapılacak miting son anda iptal edildi.28 Tsey Mahmut Özden’in ölüm ilanını, içinde “Çerkes” kelimesi geçtiği için yayınlamayan, fakat Çerkeslere hakaret içeren yazılarda “Çerkes” kelimesinin kullanılmasında bir beis görmeyen Cumhuriyet gazetesi de Nartların Sesi tarafından sert bir şekilde kınandı.29
Dönüş örgütlenmesi - Darbe ve sonrası
Dönüş hareketi, etnik-kültürel hakların tanınmasına yönelik faaliyetlerde bulunurken, yasaklanmasına karşın anadili ve alfabe konusunda önemli çalışmalar yaptı (örneğin Kuzey Kafkas dillerinde alfabelerin yayımlanması), anadilin öğrenilmesi ve Çerkesçe okuma-yazmanın yaygınlaşması için kurslar düzenledi.
Dönüş düşüncesinin gerçekleşmesine yönelik bazı çalışmalar da yapıldı. 1979’da Salih Genel başvurusuna olumlu cevap alarak yerleşmek üzere Çeçen-İnguş ÖSSC’ne gitti.30 Böylece Cumhuriyet döneminde Türkiye’den anayurda ilk dönüş gerçekleşmiş ve dönüş pratiği (henüz bu konuda bir organizasyon oluşturulmadan) başlamış oldu.
12 Eylül darbesi ile kurulan askeri diktatörlük tüm bu çalışmaları durdurdu. 1984’de derneklerin faaliyetlerine çok daha kısıtlı koşullarda izin verildi. Dönüş hareketinin etkin olduğu dernekler tekrar açıldı. Ankara KKKD tarafından, sürgünün 125. yıl dönümünde (1989) Türkiye’de ilk kez Çerkes sürgünü anma programı düzenlendi.31 Anma programına diğer diaspora ülkelerinden ve Kuzey Kafkasya’dan çok sayıda dernek temsilcisi ve davetli katıldı. Bu programa katılan temsilciler daha sonra diaspora ve anayurttaki örgütlenmelerin bir araya gelmesi için bir dizi toplantı düzenlediler ve 1991’de Nalçik’te (Türkiye delegelerinin de katılımıyla) Dünya Çerkes Birliği kuruldu.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, 1990’lerde, anayurt-diaspora ilişkileri hızla gelişti. Bir örgütsel yapı oluşturulamadığı için 1990’larda çok sayıda Çerkes bireysel insiyatif ile anayurda döndü. Aynı dönemde Güney Osetya, Abhazya ve Çeçenistan’da yaşanan savaşlardan dolayı dernek faaliyetlerinin büyük bir kısmı siyasi ve insani destek çalışmalarına yöneltildi. Bu faaliyetler de anayurt-diaspora arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkıda bulundu. 1990’lardan itibaren dönüş düşüncesi ve söylemi, Çerkes ulusal sorununa ilişkin olarak adeta Türkiye Çerkes diasporasının ortak söylemi haline geldi.
Sonuç yerine
2021’den geriye bakıldığında dönüş hareketinin dört önemli başarısının olduğu söylenebilir.
İlk olarak, dönüş hareketi anayurt bilincinin gelişmesine önemli bir katkıda bulundu ve anayurt ile ilişkilerin tekrar kurulmasını sağladı. 1960 ve 1970’lerde Türkiye’de “bir-iki nesil”, hatta “on yıl” içinde yok olacağı düşünülen Çerkes dil, kültür ve kimliği, dağınık yerleşim, kentleşme ve yasal engellere karşın büyük ölçüde bu ilişkiler sayesinde varlığını günümüze kadar sürdürebildi. Anayurt bilinci, dönüş söylemi açısından belki paradoksal bir şekilde, Çerkes diasporasının oluşumunu/pekişmesini sağladı.
İkinci olarak, dönüş hakkı diasporada Çerkes ulusal sorunu ile ilgilenen tüm kesimler tarafından tanındı ve benimsendi. Bu yazıda sadece Türkiye’deki dönüş düşüncesinin gelişimini ele aldık, fakat diasporadan bağımsız olarak Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde, özellikle 19. yüzyılda en büyük nüfus kaybı yaşayan bölgelerde dönüş düşüncesi hep varlığını sürdürdü. 1995’de kabul edilen Adığey Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde Rusya Federasyonu dışında yaşayan soydaşların, Adığe diasporasının, tarihsel anayurtlarına dönüş hakkını tanındı. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde “Repatriant (Dönüş) Yasası” 2001’de kabul edildi. Abhazya Cumhuriyeti’nde de 2005’de çıkarılan Dönüş Yasası ile 19. yüzyılda tarihsel anavatanlarını terk etmek zorunda kalan Abazalara dönüş ve (koşulsuz) vatandaşlık hakkı verildi.
Üçüncü olarak, dönüş hareketi, Çerkes ulusal sorununa ilişkin ortak söylem oluşturdu ve dil, kültür ve kimliğin korunması için ulusal-kültürel hakların gerekliliğini gösterdi. Bu talepler ve çalışmalar sonucu 2000’lerden sonra özellikle Çerkes soykırımı ve sürgününün tanınması ve anadili eğitimi konusunda (halk eğitim merkezlerinde ve orta eğitimde seçmeli Adığece ve Abazaca derslerin açılması gibi) bazı olumlu gelişmeler yaşandı.
Son olarak, bu konuda bir örgütlenmenin oluşturulamamasına karşın çok sayıda Çerkes anayurda dönüş yaptı. Anayurda dönenlerin sayısı onbinlere ulaşamadı, fakat çok daha güçlü ve büyük bir diasporaya sahip olmasına karşın 1995-2011 döneminde Ermenistan’a (BDT ülkeleri dışından) 4000 kişinin göç ettiği32 göz önüne alındığında, Adığey, Kabardey Balkar ve Abhazya cumhuriyetlerine aynı dönemde 2000’den fazla kişinin dönmüş olması dönüş hareketinin bir başarısı olarak kabul edilebilir. Anayurda dönenlerin hepsi dönüş hareketi içinde yer alan kişiler değildi, çok farklı nedenlerle dönüş yapanlar da oldu. Bu süreç anayurtla ilişkilerin güçlenmesi açısından olumlu katkıda bulundu fakat, aynı zamanda, pek çok aktivistin 1990’lı yıllarda anayurda dönmesi sonucu diasporadaki hareketin olumsuz etkilendiği ve bir ölçüde gücünü kaybettiği de söylenebilir.
Dönüş düşüncesi ve hareketleri tüm diasporik toplumlarda gözlemleniyor. Fakat anayurtlarından sürgün edildikten yaklaşık yüz yıl sonra, elli yıla ulaşan tam bir sessizlik ve sindirilmişlik döneminin ardından Türkiye Çerkesleri arasında etkili bir dönüş hareketinin ortaya çıkması ve ortak bir söylem haline dönüşmesi Çerkeslere özgü bir gelişme sayılabilir. Bu söylem, anayurt ile ilişkileri ve ulusal-kültürel hakları gündeme getirerek Çerkes diasporasının oluşumuna ve diasporada dil, kültür ve kimliğin korunmasına önemli bir katkıda bulundu ve bulunmaya devam ediyor.
1990’lardan başlayan dönüş süreci büyük ölçüde bireysel düzeyde gerçekleşti. Toplu dönüşe ilişkin sadece iki örnek bulunuyor: 1998’de Kosova’daki Adığelerin Adığey Cumhuriyeti’ne dönmesi (ki bu olay Adığey Cumhuriyeti’nde artık “1 Ağustos Anavatana Dönüş Günü” olarak kutlanıyor) ve 2013’de Suriye’den Abhazya’ya Abazaların dönüşü. Bu iki örneğin de gösterdiği gibi, toplu dönüşler ancak devlet birimlerinin doğrudan desteği ve organizasyonu ile gerçekleşebiliyor.33 Bu nedenle, önümüzdeki dönem dönüş hakkının tanınmasının ötesinde geçilerek asgari düzeyde dönüşün gerçekleşebilmesi için ilgili devletlerin diasporalar ile birlikte uzun dönemli programlar geliştirmesi gerekiyor.
Kaynakça
- Adiğe (1953), “Kafkasların Muhacereti: Kuzey-Batı Kafkasyanın Rusya Tarafından İstilâ ve İskânı”, Kafkas Dergisi, sayı 1, ss. 9-13
- Arı (Hatko), Aslan (2020), Zor Yıllar: Kafkasya Özlemiyle Dolu Bir Ömür, Ankara: Kafdav Yayınları.
- Arslan (Aksoy), Zeynep Elmas (2008), Circassian Organizations in the Ottoman Empire (1908-1923), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.
- Aşemez, H. [Cevdet Hapi] (1975), “Adıgey (Çerkesya)’in Kısa Tarihi”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 39-42, ss. 36-89.
- Aydemir, İzzet (1968), “Kuzey Kafkasyayla İlişkiler Kurulmalıdır”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 17, ss. 2-3.
- Aydemir, İzzet (1969), “Yeniden Uyarmalar”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 28, ss. 2-3.
- Aydemir, İzzet (1970), “İsteklerimiz”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 28, ss. 2-3.
- Bağ, Yaşar (1968), “Çerkesler Milletmidir”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 20, ss. 15-18.
- Baj, Jabagi (1969), Çerkesya’da Sosyal Yaşayış-Âdetler, Ankara: Kafkasya Kültürel Dergi Yayınları.
- Be-Ra-Ba [Cevdet Hapi] (1974), “Adığeyli Göçmenler ve Tutulacak Yol”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 44, ss. 2-10.
- Berkok, İsmail (1958), Tarihte Kafkasya, İstanbul.
- Bersis, İsmail Ziya (1953), “Kafkasyalılar ve Çerkezler”, Kafkas Dergisi, sayı 2, ss. 2-4.
- Chochiev, Georgy (2021), “Osmanlı Dönemi Çerkes Diasporasında Anavatana Dönüş Sorunu”, Çerkeslerin 21. Yüzyılı: Kimlik, Anayurt ve Siyaset, M.C.Taymaz ve S. Alankuş (der.), Ankara: Dipnot Yayınları, ss. 301-323.
- Fidarok, Alhas [Sefer E. Berzeg] (1971), Kuzey Kafkasya Göçmenlerinde Kültür Değişmeleri, Ankara.
- Güsar, Vasfi (1967), “İsrail-Arap Savaşında Suriye Çerkesleri”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 16, ss. 13-17.
- Güsar, Vasfi (1969a), “Çerkesler Milletmidir ve Demoklesin Kılıcı”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 21, ss. 42-43.
- Güsar, Vasfi (1969b), “Çerkesler Milletmidir?”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 22, ss. 33-38.
- Güsar, Vasfi (1971), “Son Çerkes-Rus Savaşları ve Feci Göç (Kaçış)”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 30, ss. 18-27.
- İstanbul Kafkas Kültür Derneği (1977), Kafkasya Üzerine Beş Konferans, İstanbul: Kafkas Kültür Derneği yayınları.
- Jane, Şamil (1978), “Asimilasyon”, Yamçı, sayı 7-16, ss. 255-271.
- Kafkas Dergisi (1953a), “Kafkas Kültür Derneğinden”, Kafkas Dergisi, sayı 1, s. 23.
- Kafkas Dergisi (1953b), “Kuzey Kafkas Türk Kültür Derneğinin Yazısı”, Kafkas Dergisi, sayı 3, ss. 14-15.
- Kafkasya (1972), Kafkas Hikayeleri Antolojisi, Ankara: Kafkasya Kültürel Dergi Yayınları.
- Karbeç, N. (1975), “Adığe (Çerkes) Edebiyatı (Başlangıcından Günümüze)”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 39-42, ss. 91-165.
- Nart Savsur [Süleyman Yançatoral] (1976), “Gelişen Uluslararası İlişkiler Alınan ve Alınması Gereken Tavırlar”, Yamçı, sayı 4, ss. 4-5.
- Özden, Murat (1979), Ulusal Sorun ve Çerkeslerin Konumu, İstanbul.
- Shami, Seteney (1998), “Circassian Encounters: The Self as Other and the Production of the Homeland in the North Caucasus”, Development and Change, 29(4): 617-646.
- Şhapli Şamil, Zübeyde (1966), “Aghoy Avulu”, Kafkasya Kültürel Dergi, sayı 12, ss. 16-20.
- Yamçı (1978a), “Yamçı Üstüne Birkaç Söz”, Yamçı, sayı 7-16, ss. 1-4.
- Yamçı (1978b), “Ne Yapmalı?”, Yamçı, sayı 7-16, ss. 47-70.
- Zefes (1979), Ulusal Sorun ve Çerkeslerin Konumu: Eleştiri, Bu Eleştiri İzmir’deki Anayurda Dönüş’ü Savunan Çerkeslerce Hazırlanmıştır (teksir metin).
Kaynak: Çerkeslerin 21. Yüzyılı: Kimlik, Anayurt ve Siyaset, 2021, Dipnot Yayınları, ss. 323-346.
-
Bu yazıda “Çerkes” kavramını, diasporadaki ilk örgütlenme olan Çerkes İttihat ve Teavün Cemiyeti’nin adındaki anlamda kullanıyorum. ↩︎
-
Bu dönemdeki bazı girişimler için bkz. Güsar (1971). ↩︎
-
22 Kasım 1972’de kabul edilen Dernekler Kanunu ile derneklerin adlarında Türk, Türkiye, Milli, Cumhuriyet ve Atatürk kelimelerini kullanmaları Bakanlar Kurulu iznine tabi tutuldu. Bu değişiklik sonucu KKTKYD adından “Türk” kelimesini çıkarıldı. ↩︎
-
Kafkas Dergisi’nin ilk sayısında Adiğe takma adıyla yayımlanan yazı, Çerkeslerin Kafkasya’dan “göç”ünü “sürgün” olarak tanımlayan ilk yazılardan biridir (Adiğe, 1953). Bu yazıda “sürgün”e ilişkin olarak “Rusların Kafkasya savaşını yazan resmi müverrihi A. P. Berje”ye atıfta bulunulduğunu da vurgulayalım. 1960’larda Zübeyde Şhapli Şamil’in (1966) Kafkasya dergisinde yayımlanan “Aghoy Avulu” yazısında da “sürgün” kavramı kullanılmıştır. Bu tip tekil örneklere karşın sürgün terimi 1970’lerin sonlarına kadar yaygınlaşmamıştı. ↩︎
-
Kafkasya dergisi 11. sayısından (Haziran-Ağustos 1966) itibaren okuyucuların “isteklerine de uyarak Kuzey Kafkasyada yetişen şair, yazar, ressam ve müzisyenlerin hayatlarıyla onların eserlerinden örnekler vermeğe” başladı. 1969 yılında Çerkesya’da Sosyal Yaşayış-Âdetler (Baj, 1969) kitabı, 1972 yılında da Kuzey Kafkasya’dan 19 yazarın 20 hikayesinin yer aldığı Kafkas Hikayeleri Antolojisi yayımlandı. ↩︎
-
Bu dönüşümde, Türkiye’nin 1968-sonrası dönemde yaşadığı siyasi gelişmelerin ve yükselen toplumsal muhalefetin de önemli etkisi vardır. ↩︎
-
Ekim 1967’de Suriye Çerkeslerinden bir heyet Ankara ve İstanbul’a gelerek Türkiye Çerkesleri ile ilişki kurmaya çalıştı. Sonuçta Çerkeslerin bir kısmı ABD’ye göç etti, küçük bir kısmı da Kuzey Kafkasya’ya döndü. Suriye Çerkesleri yaklaşık 50 yıl sonra yaşanan iç savaşta tekrar yerlerinden oldular. ↩︎
-
Kafkasya dergisi, anayurtla ilişkilerin geliştirilmesi için akrabaların birbirlerini bulmasına özel bir önem verdi. Derginin 16. sayısında (Ekim-Aralık 1967) okuyucuların akrabalarını bulmaları için Kabardey Balkar ÖSSC’nde İngilizce veya Çerkesçe bilgi alabilecekleri bir adres yayınlandı. “Okuyucu mektupları” köşesinde sık sık “Kafkasya ile çekinmeden yazışabilecekleri” söyleniyordu. ↩︎
-
Örneğin 1974’de ünlü Adığe ozan ve bilim insanı Hadeğatle Asker derleme ve araştırma amacıyla Türkiye’ye geldi. Hadeğatle Asker’in en önemli eserlerinden biri Çerkes mitolojisini ölümsüzleştiren 7 ciltlik Nart Destanları derlemesidir. ↩︎
-
Anayurtla ilişkilerin önemli bir bileşeni de Çerkesçe okuma-yazmanın teşvik edilmesi oldu. Kafkasya dergisi “Çerkeslerin … ana vatan Kafkasya’daki kardeşleriyle sıkı ilişkiler kurmaları ve bu amaçla da milli alfabe haline gelmiş olan kiril alfabesiyle okuyup yazma zorunluğunu kabullenmeleri” gerektiğini savundu (Aydemir, 1970) ve bazı sayılarında Çerkesçe şiirlere yer verdi. ↩︎
-
Yazar Cevdet Hapi Kafkasya dergisinde “H. Aşemez” ve “Be-Ra-Ba” müstear isimlerini kullanmıştır. Çarlık Rusyası’nın 19. yüzyılda Çerkeslere karşı uyguladığı politikaları “soykırım” olarak tanımlayan ilk yazılardan biri Cevdet Hapi’nin bu yazısıdır: “Kıyım ve yurdundan sürgün biçiminde genoside uğratılan Adığey halkından artakalan küçük gruplar bile, iç sürgün yoluyla kontrolu kolay ovalık kesimlere yerleştirildi.” (Aşemez, 1975: 78). “Soykırım” terimi Türkiye Çerkesleri arasında 1990’larda yaygın olarak kullanılmaya başlandı. ↩︎
-
“Gereksiz didişmelerden (ki, ilkesizliktendir) kurtularak hızla silkinmek gerekmektedir. Çünkü, günümüzde, çağının en önünden gidemeyen ve ona bilinçle egemen olamayan hiçbir şey, yaşama olanağını bulamaz. Yoksa, göçmen Adığe varlığı, korkulur, on yıl bile süremeyecektir.” (Be-Ra-Ba, 1974: 10) ↩︎
-
Fahri Özen daha sonra mahkeme kararı ile soyadını Çerkesçe soyadı/sülale ismi olan Huvaj ile değiştirdi. ↩︎
-
Filistin halkının “kendi topraklarında kendi kaderini tayin hakkı” ve “dönüş hakkı” aynı dönemde Filistin direnişi tarafından talep edildi. Bu haklar daha sonra Birleşmiş Milletler tarafından da onaylandı. ↩︎
-
İstanbul’da yayımlanan Kafkasya Birlik Mecmuası’nda “Kamçılı Adam” imzası ile yazılan yazılar bu tepkiler arasında müstesna bir yer tutmaktadır. ↩︎
-
1971’de Alhas Fidarok müstear ismiyle Sefer E. Berzeg’in hazırladığı kitapçıkta da politik asimilasyon kavramı ve uygulamaları değerlendirilmişti (Fidarok, 1971). ↩︎
-
Yamçı dergisinin dönüş tezi, gerek sağ-Türk milliyetçisi ve gerekse sol-devrimci kesimler tarafından Sovyetler Birliği’nin böyle bir “göç”ü kabul etmeyeceğine gerekçesiyle eleştirildi. 12 Haziran 1977’de Moskova Radyosu Türkçe Yayınlar Servisi Soru-Cevap Programı’nda Sovyetler Birliği’nin “gurbete gitmek zorunda kalanları” unutmadığı, “yurda dönmek isteyen göçmenlere bu olanağı verdi”ği, dönmek isteyenlerin ilgili makamlara başvurabileceği yönündeki yayını bu yöndeki eleştirilerin kısmen azalmasını sağladı. Programın tam metni Yamçı dergisinde (1978, sayı 7-16, ss. 428-430) yayımlandı. ↩︎
-
Yamçı dergisi son toplu sayısında, kendisine gönderilen tüm eleştiri yazılarına yer verdi (Yamçı, 1975, sayı 7-16, ss. 435-474). Farklı devrimci siyasetlerde yer alan eleştiri yazarlarının hemen hepsi, Stalin’in standart ulus tanımını kullanarak (“Ulus, dil, toprak, iktisadi yaşantı birliğinin ve ortak kültür biçiminde beliren ruhi şekillenme birliğinin hüküm sürdüğü, tarihi olarak meydana gelmiş istikrarlı bir topluluktur.”) Yamçı dergisinde Çerkes/Adığe ulusu kavramının kullanılmasını eleştirmiştir. ↩︎
-
Bu kapsamda Meşfeş’u (Necdet Hatam), Yismeyl Ö. (Özdemir Özbay) ve Yenemıko M. (Mevlüt Atalay) tarafından yazılan/tercüme edilen eserler dikkat çekicidir. İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde verilen konferanslardan derlenen ve 1977’de Dernek tarafından yayımlanan Kafkasya Üzerine Beş Konferans kitabı da bu dönemdeki birikime önemli bir katkıda bulundu. Kitapta Dr. Vasfi Güsar (Çerkeslerde Din ve İnançlar), Cevdet Yıldız (Hapi) (Adığe Dili ve Edebiyatı), Rahmi Tuna (Çerkeslerin Kafkasyadan Göçü), İzzet Aydemir (Çuşha) (Kafkasya’nın Eski Tarihi-Dünkü Kafkasya) ve Orhan Alpaslan’ın (Simha) (Bugünkü Kafkasya) çalışmalarına yer verilmişti. ↩︎
-
Bu çalışmaların etkileri Avrupa’ya da uzanıyordu. Örneğin 1975’de Münih’te kurulan dernek “kendi topraklarında kendi kaderini kendi tayin eden bir ulus” ilkesini benimsiyordu ve amaçlarından biri “Anavatana dönmek isteyenlere maddi ve manevi yardımda bulunmak”tı (Kafkasya Kültürel Dergi, 1975, sayı 48, s. 19-20). ↩︎
-
Bir yıl sonraki genel kurulda derneğin ismi Kuzey Kafkasya Halk Kültür Derneği olarak değiştirildi. ↩︎
-
Bundan iki yıl önce yayımlanmaya başlanan Rızgarî dergisi yazı işleri müdürü, tanınmış Kürt yazarı Mehmet Uzun ile sadece isim benzerliği vardır. ↩︎
-
Bu dava sonucu Mehmet Uzun aynı maddeden mahkum oldu ve hapis cezası aldı. ↩︎
-
1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra anayurtla ilişkilerin artması sürecinde “muhaceret” kavramı yerine daha çok “diaspora” kavramı kullanılmaya başlandı. ↩︎
-
Bu dönemde devrimci siyasetlere mensup dernek üyelerinin de genelde derneklerin bağımsızlığı konusunda duyarlı olduğunu söylememiz gerekir. 1970’lerin her gün silahlı çatışmaların yaşadığı günlerinde derneklerde farklı siyasetlere bağlı kişiler ortak çalışmalar yürütebildi. ↩︎
-
Bu eleştiriler konuda, Yamçı dergisinin toplu sayısında (1978, sayı 7-16) yer alan eleştirilere ve Özden’in (1979) çalışmasına bakılabilir. ↩︎
-
Zefes (1979: 12) bu konuda Lenin’den bir alıntı yapar: “Ezilen ulusların kurtuluşunu istemeliyiz, ve bu, havada, genel sözlerle, içi kof lafazanlıkla ve sorunu geleceğe sosyalizmin gerçekleştiği zamana ‘erteleyerek’ olmamalıdır.” (V.I.Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, Çeviren Muzaffer Ardos, 4. baskı, Ankara: Sol Yayınları, 1977, s. 147) ↩︎
-
“Düzce’de Ulusal Değerlerimize Saldıran Bölücü Çağdışı Şoven Zihniyet ve Düşündürdükleri”, Nartların Sesi, 1979, sayı 3, s. 1. ↩︎
-
“Cumhuriyet Gazetesi Şoven Yayınlarıyla Ne Amaçlıyor”, Nartların Sesi, 1979, sayı 4, s. 1. ↩︎
-
“Bir K. Kafkasyalı Hemşehrimiz Yerleşmek Üzere Anayurda Gitti”, Nartların Sesi, 1979, sayı 7, s. 1. ↩︎
-
Anma programında diğer ülkelerden gelen davetliler Çerkesçe konuşmalar yaptı. Bu program nedeniyle Ankara KKKD başkanı (Hatko) Aslan Arı hakkında soruşturma açıldı. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Arı (2020). ↩︎
-
Ermenistan Cumhuriyeti Ulusal İstatistik Ofisi, Statistical Yearbook of Armenia, 1996-2012 yılları. ↩︎
-
Bu dönemde Suriye’den Adığey ve Kabardey Balkar cumhuriyetlerine de dönüşler yaşandı fakat bunlar büyük ölçüde bireysel olarak ve sivil toplum kuruluşlarının desteği ile gerçekleşti. ↩︎